21 Kasım 2010 Pazar

Emek Pazarındaki Gençlik

Emek Pazarındaki Gençlik

20.05.2008

Erkan AYDOĞANOĞLU
Eğitim Sen Eğitim Uzmanı
Çalışma çağı genel olarak 15-65 yaş arasındakileri kapsar. Bireyin işgücüne ilk katılımı, çocuk işçiliğini bir tarafa bırakırsak, gençlik çağında gerçekleşir. 15 ya da daha yukarı yaşlarda işgücüne katılmaya hazır olan gençlerin çalışmalarını sırasında karşılarına çıkan engeller ya da fırsatlar, onların sonraki dönemde yaşamını, düşünsel yapısını etkileyen, hatta büyük ölçüde belirleyen özelliklere sahiptir. Genç işçiler için çalışmanın anlamı, işgücünün diğer yaş kategorilerine göre çok daha etkin ve belirgin olmasıdır. Gençliğin istihdamı, kendisini ifade etmesi, yaratıcı gücünü ortaya koyması ve enerjisini en etkin şekilde kullanması açısından önemlidir.
Toplumbilimleri açısından bakıldığında bireyin temel ihtiyacı üretken bir unsur olarak topluma katılmak, toplumun temel ihtiyacı ise bireyleri kendisiyle bütünleştirerek, onları geliştirip zenginleştirmektir. Egemen sistem için bireyin, sermaye açısından üretken bir unsur olmasının ilk koşulu fiziksel ve zihinsel olarak güçlü ve dayanıklı olmasıdır. Sermayenin genç işçileri tercih etmesinin en temel nedenlerinden birisi budur. Diğer taraftan bu kategorideki genç işçiler, topluma "üretken" birer birey olarak katılmaması durumunda, "toplumsal uyum" mekanizmasının işlevlerini yerine getirmesi zorlaşır. 19 Mayıs gibi özel günlerde övgüler dizilen gençler, eğer sistemin çıkarları doğrultusunda eğitilip çalıştırılmazsa, birden bire potansiyel bir tehlike ve tehdit olarak görülmeye başlar.  
Genç işçi sınıfı
Toplumsal bir kategori olarak değerlendirdiğimizde gençlik, nüfusun genel olarak yaşı 15 ile 25 arasında olan kesimini oluşturuyor. Türkiye İstatistik Kurumu'nun verilerine göre toplam nüfusun % 65'i 30 yaşın altında. İşgücü istatistiklerine bakılınca Türkiye'de işçi sınıfının oldukça genç bir sınıf olduğu görülüyor. Kayıt dışı istihdamın daha yoğun olduğu küçük işletmelerde sigortasız çalışan genç işçileri de hesaba kattığımızda, genç işçi nüfusunun toplam nüfus içindeki yoğunluğu daha iyi anlaşılıyor.
Son yirmi yıl içinde Türkiye'de işçi sayısı iki katından fazla arttı. Bu artışın bir bölümü kayıt dışı olurken, büyük çoğunluğu Organize Sanayi Bölgeleri'nde (OSB) toplanan Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerde (KOBİ) çalışan işçilerden oluşuyor. Önceki dönemlerin üç-beş bin kişilik fabrikalarının sayısı azalırken, birkaç kilometre karelik bir alana yayılmış onlarca işletmede 30-40 bin işçinin çalıştığı OSB'leri ülkenin dört bir yanında görmek mümkün.  
Sanayi siteleri ve organize sanayi bölgelerindeki işçi nüfusunun önemli bir bölümünü genç işçiler oluşturuyor. Bu durum, genç işçilerin bir taraftan son derece ağır koşullar altında sigortasız ve güvencesiz olarak çalıştırılmasını gündeme getirirken, diğer taraftan sınıfın bu genç kuşaklarının örgütlenmesi açısından da önemli bir olanaklar sağlıyor. Sendikal örgütlenme eğilimleri üzerine yapılan araştırmalar, genç ve kadın işçilerin diğer yaştaki işçi kategorilerine göre daha fazla örgütlenme eğiliminde olduğunu gösteriyor.
Son yıllarda KOBİ'lerin hızla yaygınlaştırılması, ülkenin dört bir yanında kurulan sanayi siteleri, organize sanayi bölgeleri sermayeye, sadece "maliyetleri azaltmak", "sömürü oranını yükseltmek" gibi kolaylıklar getirmedi. OSB lerin geliştirilmesinin en önemli yanı, buralarda çalışan işçilerin her türlü yasal koruma ve mücadele imkanından arındırılmış olması. Bu alanların sermaye için "ucuz işgücü cenneti" haline getirilmesi. Düşük ücret, en temel sosyal haklardan yoksunluk, uzun çalışma süreleri, horlanma, aşağılanma vb. uygulamalar buralarda genç işçilerin yaşamında sıkça karşılaştıkları durumlar.
Sendikaların bugüne kadar yeterince önem vermediği işçi sınıfının genç kuşakları çalışma ve yaşam koşulları açısından sınıf oluşum süreçleri içinde yaşadıkları deneyimlerle yer alıyorlar. İşçi sınıfının en dinamik gücü olan genç işçiler, aynı zamanda egemen sistem tarafından mutlaka kendi saflarına kazanılması gereken önemli bir kesim olma özelliğini de sürdürüyor.
Bugün büyük kentlerin çevresine ve Anadolu'nun irili ufaklı sayısız kentine yayılmış olan sanayi siteleri ve organize sanayi bölgelerinde milyonlarca genç işçi sigortasız, güvencesiz ve uzun çalışma süreleri ile çalışmak zorunda bırakılmış durumda. İrili ufaklı fabrika atölyelerinde çok ağır koşullarda çalışmaya zorlanan, geçmiş işçi kuşaklarından farklı olarak, belli oranda eğitimli olan genç işçiler; sigorta, iş güvencesi, düzenli ücret, 8 saatlik işgünü, sendika, vb. talepler için dönem dönem ciddi mücadele deneyimleri yaşıyorlar ve kendilerinden sıkça söz ettiriyorlar.
Gençler arasındaki işsizlik
Bir ülkenin nüfus artış hızının yüksek olması, her yıl işgücü piyasasına yeni katılacaklar arasındaki işsizlik oranlarının yüksek oranda olmasının ilk nedeni olarak kabul edilir. Bu nedenle Türkiye gibi ülkelerde genç işsizlik, gelişmiş ülkelere kıyasla daha yoğun yaşanıyor. Yeni iş olanaklarının yeterince yaratılamamış olması, doğal olarak işgücü piyasasına henüz katılmış olan gençleri daha çok etkiliyor. Bilgi ve deneyim eksikliği ise, genç işçilerin "emek pazarındaki" şansını daha baştan zayıflatan bir rol oynuyor.  
Türkiye'de gençlerin, gerek toplam nüfus içindeki, gerekse işgücü içindeki oranının yüksekliği patronların iştahını kabartmaya devam ediyor. Diğer taraftan gençlerin toplam işsizler içindeki payı sürekli olarak artıyor. TÜİK'in son yaptığı hanehalkı işgücü anketlerine göre genç nüfustaki işsizlik oranı genelde % 21'i, tarım dışında % 22'yi aşmış durumda ve "istikrarlı bir şekilde" artmaya devam ediyor.
Genç işçiler için iş güvencesi ve sigorta uygulamalarının yetersizliği ve patronlar tarafından sigortasız çalıştırmanın benimsendiği yıllardır bilinen bir gerçek. Özellikle 18 yaşın altındakilerde sigorta uygulaması neredeyse yok gibi. AKP Hükümeti tarafından açıklanan yeni istihdam paketinin genç işçi istihdamını teşvik adına sıraladığı öneriler, sorunu çözmek amacıyla değil, gençlerin gelecekte sistem için bir tehdit olmasını engellemeye yönelik tedbir almaya yönelik.
Türkiye'de gençler samimi olarak önemseniyorsa, öncelikle gençlerin çalışacağı iş olanaklarının yaratılması, insan onuruna yaraşır nitelikteki işlerin artırılması, sosyal haklarla işin niteliğinin yükseltilmesi, eğitimde fırsat eşitliğine yönelik sosyal düzenlemelerin gerçekleştirilmesini gözeten önlemlerin alınması gerekiyor.
Gençleri sınırsızca sömürülecek "kaynak" olmaktan çok birey olarak tanıma, eğitim hakkından eşit ve parasız olarak yararlanmalarını sağlama, istihdam, iş güvencesi, sigorta vb uygulamaları hayata geçirme yönünde adımlar atılmadıkça, geleceğe yönelik karamsarlıkların önüne geçilmesi mümkün değil.  
Gençlik ve Gelecek
Gençliğin geleceğe bakışında ortaya çıkan sorunlardan söz ederken, sermaye güçlerinin gençliğin geleceğini karartan, onların enerjisini, yaratıcılığını her fırsatta sömüren, gençliğin dinamizmini denetimi altına alan ve onu düzenin temel parçası haline getiren politikaları görmemek ve eleştirmemek mümkün değil. Çünkü bu politikalar, gençlik tarafından düzene karşı örgütlü bir karşı koyuş gerçekleştirmediği sürece, onları oyalamaya ve sistemin çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye devam ediyor. 
Egemen sınıfların kontrolü elinden kaçırdığı; gençliğin sömürüye, baskılara, karşı mücadelesinin yükseldiği dönemlerde, tıpkı 1980 öncesinde olduğu gibi, bir taraftan zor ve şiddet araçlarıyla sindirme politikaları uygulanırken, diğer taraftan kitle iletişim araçlarının da yardımıyla gençliği denetim altına alma çabaları yoğunlaşıyor.
Gençlik, ilkokuldan başlayarak idealist, gerici bir temelde örgütlenmiş, dünyayı gerçekte olduğu gibi değil, sermaye güçlerinin onlara göstermek istediği gibi görmelerini sağlayan bir eğitim ile dünyayı tanıyarak hayata atılıyor. Bu durum, gençliğin eğitimsiz bırakıldığı, daha çocuk yaşta eğitimden dışlandığı, üniversite kapılarının yoksul-emekçi çocuklarına kapatıldığı gerçeğinin sonucu.
Irkçı-şoven düşünceler ve dinsel motiflerle kuşatılmış, yoğun bir popüler kültür saldırısı altında yaşayan geniş gençlik yığınları, geleceksizliğin ve bilinemezciliğin baskısı altında yoğun bir karamsarlığa itilip, gelecekten beklentisi olmayan, sadece içinde yaşadığı anı önemseyen bireyler haline getirilmeye çalışılıyor.
Türkiye'de gençlerin geleceğe güvenle bakabilmeleri için kendileriyle ilgili konularda taraf olmaları ve örgütlü mücadeleyi bir yaşam biçimi haline getirmelerinden başka çıkış yolu görünmüyor. Öğrenci ve işçi gençlik liselerde, üniversitelerde, atölyelerde, sanayi siteleri ve fabrikalarda, nerede olursa olsun, örgütlü mücadele içinde yerini alarak hayatına ve geleceğine müdahale etmeye başladığı zaman sadece 19 Mayıs'larda hatırlanmaktan kurtulacak.
Kaynak: Evrensel Hayat Eki (18 Mayıs 2008)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder