7 Mayıs 2012 Pazartesi

Bodrum Milli Eğitiminde Öğretmen Sürgünleri


Bu öykü, 2010 yılında Bodrum’da öğretmen olarak görev yaparken sürgün edilen Zümrüt Sabancıoğullarından’a ve aynı yıl Bodrum Eğitim Sen temsilcisi olan değerli öğretmenimiz Engin Karataş’a ithaf edilmiştir.




Şoför kapının önünde öksürüyor. Araba hazır. Saat sabahın altısı. Birazdan eşyaları yükleyeceğiz. Eşim, ben ve çocuklar Fethiye’ye gidiyoruz. Çocukların benimle gelmelerinin nedeni birbirimizden ayrılamamamız. Ama ayrılmak zorundayız. Ben köyde kalacağım. Onlar Bodrum’da babalarının yanında olacak. Yorgunum. Kaç gündür uyuyamıyorum.
*
Bodrum dendiğinde herkesin aklına tatil geliyor. Çılgınca eğlenen insanlar, deniz sefaları, magazin dünyası, lüks tekneler… Dünyanın her yerinden, her yaz Bodrum’a akın var. Sokaklarında her renkten, her ülkeden binlerce insan... Herkesin acısı, herkesin Bodrumu farklı… Öğretmenler için Bodrum, Türkiye’nin çalışma koşulları en ağır ilçelerinden biri. Amir baskısı Türkiye ortalamasının üstünde. 2004 yılından 2012 yılına kadar onlarca öğretmen sürgünle cezalandırıldı.
*
Yatak odasındayım. Eşyalarımı valize yerleştiriyorum. Yıllardır giydiğim eteklerim, pantolonlarım. Kadir’in aldığı kazak… Küpelerim, çoraplarım. On yıldır giydiğim pardösüm. Bir taraftan ağlıyor, bir taraftan eşyalara bakıyorum. Kaşıklarımıza, tabaklarımıza… Yatak odamıza. Saksıdaki çiçeğe, çocukların elbiselerine, terliklerine... Duvarda duran resimler, fotoğraflar. Kızımın bebekliği. Kirli çamaşır sepeti. Bahçede yatan kedi. Limon ağacı, küçük çam ağacı…  Yaz bitiyor. Cırcır böcekleri sustu. Şiir bitti. İçimde şarkı vardı, sustu. Her şey sustu. Çocuklarım, eşim gülmez oldu. Yalnızca acılar kaldı bize. Burası benim evim. Evimi bırakmak zorundayım. Bana evimde, çocuklarımın yanında kalmak yasak.
*
Dar gelirliler için Bodrum pahalı bir ilçe. Ev fiyatları, dolmuş ücretleri yüksek. Zenginsen sorun yok. Çocuğunu özel okula verirsin. Devlet okulları yoksul öğrencilerle dolu. Ailelerin çoğu hizmet sektöründe çalışıyor. Otellerde, gemilerde, barlarda, restoranlarda... Herkes ucuz iş gücü. Gencecik delikanlılar ahır gibi odalarda sünger yatakların, kartonların üzerinde yatıp kalkıyor. Her tarafta yoksulluk. Her taraf pislik içinde… Mutfaklarında hamam böcekleri dolaşıyor. Böyle bir yerden çıkıp lüks bir otelde temizlik yapmaya gidiyorlar. Kendi evlerini temizlemeye vakit bulamayanlar bütün gün temizlik işinde çalışıyor. Temizliği yapanlar, köpük dansını, kokteylleri, yemekleri, salataları hazırlayanlar çocuklarına götürecek ekmek bulamıyor. Onlarca işçinin aylık kazancını bir gecede harcayanlarla dolu Bodrum.
*
Halikarnas… Ne hayallerle gelmiştik buraya. Son liman, son sığınak demiştik. Her yerde zulüm var. Kimden yardım isteyelim? Yoksulluk her yerde. Sığınacak yer bırakmadılar. Ekilecek, tavuk, cücük büyütülecek toprak kalmadı. Eski köy hayatı bitti. Her yer banka, her yer market, her yer şirket oldu. Köpekler dışarıda. Sürekli çoğalan, büyüyen köpekler. Halkın elini kolunu bağladılar. Bizi köpeklerin karşısında savunmasız bıraktılar.
*
-Anne gözlerin kızarmış.
-Geçer yavrum, uykusuzluktan.
Huzur yok. Uyku yok. Gitme zamanı yaklaştı. Pencereyle limon ağacı arasındaki çamaşır ipine bakıyorum. İki küçük çorap bir ipte yan yana. Hemen yanında eşimin çorabı var. Benim çorabım ipin diğer ucunda. Önceden olsa fark etmezdim. Şimdi daha iyi anlıyorum; gitmek kaderde varmış. Ama haksızlık! Hangi alın yazısı bu? Bu kaderi kabul edemiyorum. Kader değil… Zalimin zulmü kader değil.
*
Bodrum aslında küçük bir yer. Sokakların yaz kalabalığını gören kendisini İstanbul’da sanabilir. Yaz biter. Bodrum sakinleşir, el ayak çekilir. Uçaklar, otobüsler günlerce Bodrum’dan uzak illere insan boşaltır. Biz öğretmenler herkes gittikten sonra okullarımıza döneriz. Bu yıl bir arkadaşımız Fethiye’ye sürgün gitti. Saliha öğretmenimiz… Önceki yıllarda Marmaris’e, Dalaman’a, Ortaca ’ya, Yatağan’a, Kavaklıdere’ye, Muğla’ya. Bodrum’dan Muğla’nın her yerine sürgün var. Bu kaçıncı sürgün… Sırada kim var? Sürgünle cezalandırılmamak için ne yapmalıyız? Her şeye boyun eğmeliyiz, ne kadar haksızlık, usulsüzlük yapılırsa yapılsın ağzımızı açıp bir şey söylememeliyiz. Herkes bunu yapamıyor. Saliha öğretmen de yapamadı.
*
-Hep yanındayız Saliha, zor biliyorum ama üzme kendini. Çocukların için güçlü olmak zorundasın.
Öğretmen arkadaşım Nesrin bu. İki çocuk annesi… Komşu sayılırız. Eşi İsmail Marmaris’e sürgün gitti. Bölücülükten suçladılar. İsmail’i de eşinden, çocuklarından, öğrencilerinden ayırdılar. Bu ikinci yılları… Canım arkadaşım. Sanki kendisi güçlü olabiliyormuş gibi...
Sürgün sırası bizde. Üç yıl, çoluk çocuk Fethiye-Bodrum arasında mekik dokuyacağız. Sürünün diyecekler bize; kızıma, oğluma, eşime… Hadi sürünün, amire karşı gelmek neymiş görün! Of Allah’ım. Nasıl bir ülkede yaşıyoruz böyle…
*
Saliha okulumuzun kadrolu öğretmenlerinden… Beşinci sınıfı bitirmiş, birinci sınıf öğrencilerini almıştı. Okulun ikinci haftası müdürle arası açıldı. Saliha öğretmen, müdürün öğrenciler arasında ayrımcılık yaptığını söylüyordu. Müdür, başka illerden gelen yoksul çocukları bir sınıfa toplamış. Bu çocuklara göç çocukları adını taktı basın. Göç çocukları, sahil yörelerinde iş için dolaşan ailelerin çocukları. Bu aileler gittikleri yerde uzun süre kalamıyor. Nerde iş bulurlarsa orada çalışıyorlar. Otellerde, lokantalarda, teknelerde, inşaat işlerinde… Bu yıl Bodrum’dalarsa gelecek yıl Marmaris’teler. Zaten zor sorunlarla boğuşan aileler ve onların çocukları. Bu çocuklar, sürekli nakil olduklarından derslerde başarılı olamıyor. Gittikleri yerlerde uyum sorunu yaşıyorlar. Bazı okul müdürleri, eğitim başarımız düşmesin diye bu çocukları okulunda görmek istemiyor. Kimsenin böyle bir hakkı yok. Her çocuğun okuma hakkı var. İstemeye istemeye bu çocuklar okullara alınıyor. Bu kez de onları diğer çocuklardan ayırmak istiyorlar. Saliha öğretmen bu duruma itiraz etti. O günden sonra olaylar büyüdü. Vay sen misin müdüre karşı gelen. Başladılar Saliha öğretmeni baskı altına almaya, soruşturmalarla yıldırmaya…
*
Sınıfa girer girmez anladım. Bu çocuklar o çocuklardı. İlkokul fotoğrafım geldi aklıma. Hepsi benim gibi bakıyor. Hepsinin yüzünde çocukluğum var. Ürkek ürkek duran çocukluğum. Anne ne olur beni bırakma dediğim günler? Annemin dizlerine sarılıp ağladığım o an. Annem ağlama diyor. Burası okul. Dünyanın en güzel yeri okuldur. Korkma. Korkuyordum. Terk edilecekmişim gibi korkuyordum. Bu çocuklar da korkuyordu. Kaygılı gözlerle etraflarına bakıyorlardı. Benim de onlar gibi her şeyim azdı. Sevgiye, ilgiye, şefkate muhtaçtım. Babam evi terk edip gitmişti. Masumdular, yok yere suçlanmış gibiydiler. Kapının önünde bekle tamam mı, bir yere gitmeyeceğine söz ver. Söz kızım. Hep yanında olacağım, hiç bırakmayacağım seni. Babam da öyle demişti, ama gitti. Hani hiç bırakmayacaktı bizi? Bize kızmazsınız değil mi der gibi bakıyorlardı yüzüme. Yüzlerine bakınca içim yanıyor. İçimde bir çocuk ağlıyor. Okulun ikinci haftası… Öğretmenimi sevdim. Annem ev temizliğine gitti. Hala korkuyorum. Ya biri kızarsa... Kalk o sıradan derse. O sıra senin değil. Sana sıra yok. O sıra başkasına ait.  Ya ben? Ya biri sen git derse. Ama neden? Çünkü sen iyi bir çocuk değilsin. İyi çocuk olsaydın baban yanında olurdu. İyi çocuklar terk edilmez. Sen bu sınıfa layık değilsin! Sen hiçbir şeye layık değilsin! Anla işte, hadi kalk! Yüzlerinde garibanlık okunan çocuklar… Sanki sıramı elimden almışlar, beni herkesten ayırmışlar.
Yapamazsın bunu dedim müdüre. Çocukları birbirinden ayıramazsınız! O çocuklara iyi sınıf, bu çocuklara kötü sınıf veremezsiniz! Kimse size, seviye grupları oluşturun, öğrencileri birbirinden ayırın, yoksulları bir sınıfta toplayın demiyor. En azında devlet okullarında böyle bir uygulama yok. Sosyal farklılıkları nedeniyle çocuklar arasında ayrımcılık yapmak suç.
*
Öğretmen olarak adaletli bir uygulama istemek en doğal hakkım değil miydi? İtiraz ettim çünkü o çocuklardan biri bendim. Babam bir otelde aşçıydı. Bizi terk etmişti. Müdüre karşı duran ben değildim, içimdeki annemdi konuşan. Annemdi gördüklerine dayanamayan. Koşarak müdürün odasına gittim. Yapamazsınız bunu dedim. Çocuklarımızı ayrı sınıflara koyamazsınız! Korktum. Annem biraz daha sıkı tuttu ellerimi. Ya beni de sürerlerse dedim içimden. Annemin sesi: Korkma, güçlü olmalısın. Müdür, sen kim oluyorsun dedi anneme. O benim annem dedim. Kimse anneme bağıramaz! Kimse anneme sen kim oluyorsun diyemez. Ben bir vatandaşım. İnsanca muamele görmek için kim olmalıyım? Ben senin gibi müdür olmadım. Ömrümü amirlerden azar işiterek geçirmedim. Ben hep haklıdan yana oldum. Ben hep annem oldum. Annemden başka kimsem olmadı benim.  Kimse anneme bağıramaz! Bana bağıramaz! Çocuk değilim, öğretmenim ben. Bu kez dur diyorum; bu kez çocukluğumu ezdirmeyeceğim size! Ezemeyeceksiniz annemi. Kimseyi hor görmenize izin vermeyeceğim.
*
-Anneeee!
Kızım. Yanımdan ayrılmak istemiyor. Hazır kutuları arabaya taşıyoruz. Kutularda makarna, bulgur, nohut, yağ, şeker, çay var. Her zaman kasabaya inemem. Yiyeceklerimi yanımda götürmeliyim. Sen de küçük tüpü al. Üstüne bir şey koyma… Tüpü her yaktığımda, çayı ocağa her koyduğumda evimi düşüneceğim… Hadi gelin çocuklar yemek hazır, diyemeyeceğim. Çayın yanında zeytin, peynir, bir de yalnızlığım olacak.  Bu gün okulda ne yaptınız bakalım. Anne Metin’e bir şey söyle. Metin oğluuum, kardeşini rahat bırak. Aklımda yüzleri, beynimde sesleri olacak. Hadi yatın çocuklar, sabah erken kalkacaksınız. Gece sessiz. Uzaklarda köpekler havlıyor. Köyün içi karanlık… Lojmanın elektrikleri yanmıyor. Mum ışığında kalkıyorum tuvalete. Korkuyorum. Eşim Kadir elektrikler önemli diyor. Ama halledemedi. Elektrikçi gelecekti, hala gelmedi. Kaç gün oldu karanlıktayım. O kadar iyi ki köyün kadınları. Elektrikler oluncaya kadar bizde kal diyorlar. Kimseye yük olmak istemiyorum.
*
Bodrum’un hemen her okulunda öğretmenler baskı altında. Amirler müdürleri, müdürler öğretmenleri eziyor. Eğitimden sorumlu amirlerin en önemli işi öğretmenlere soruşturma açmak. Hak arayan öğretmenlere ceza vermek… Disiplin cezalarıyla birçok öğretmen sindirildi. Sürgün cezasıyla birçok öğretmenin evi barkı dağıtılmış durumda. Sürgün için önemli bir suç işleminiz gerekmiyor.  Amirler istemedikleri öğretmeni geçimsiz olmakla suçluyor, müdürüne saygısızlık yaptı diyorlar. Saygıdan kastettikleri her şeye boyun eğmeniz. Hakaret de görseniz boyun eğmeye mecbursunuz. Amirin, memura saygısızlığı hiç konu edilmiyor. Oturup karar alıyorlar: Şu öğretmeni sürgün edelim. Yetti artık. Usulsüz kararlarının altına koca amirler imza koyuyor. Kimse sormuyor: Şu Bodrum’da hiç mi suçlu müdür yok, hep mi öğretmenler suçlu? Kim bu öğretmenleri sürüp duran?
*
Yıl 2011… Bodrum’da öğretmen olmak sürgünü göze almak demek.  Küçük bir kasaba olduğu için olan bir olay, bir anda Bodrum’un her yerine yayılır. Bu günlerde bir okul müdürünün öğretmenlere şöyle dediği konuşuluyor: Bundan sonra öğretmenler odasına girdiğimde hepiniz ayağa kalkacaksınız! Amire saygı lazım, amirin önünde eğilen, el etek öpen olmazsa amir amirliğini hissedemez. Amirine saygı göstermeyen öğretmen, amirlere saygı duyan nesiller yetiştiremez.
Neler oluyor böyle? Birileri Bodrum’da ihtilal mı yaptı? Faşizmi kurdular da haberimiz mi yok? Bir başka müdür öğretmenlere hitap ederken hepinizin kafasını koparırım diyor. Bunu öyle bir eda ile söylüyor ki, ben müdürüm, sizler öğretmensiz. Haddinizi bilin! Esas olan müdürlüktür. Müdürün karşısında herkes esas duruşa geçecek.
*
Biliyor musun dün gece seni rüyamda gördüm anne. Saçlarımı okşadın, üzülme yavrum dedin bana. Hapishanedeymişiz. Okulu hapishane yapmışlar. Bir adam ayağa kalkın diyordu, ben girince hepiniz ayağa kalkmalısınız. Pencereden dışarı baktım. Duvarlarda Hitler’in resimleri… Parasız eğitim isteyen öğrenciler pankart açmış. Polis öğrencileri kovalıyor. Öğrenciler elleri yüzleri kan içinde bağırıyor: Adalet! Özgürlük! Eşitlik! Kahrolsun faşizm! Megafonda bir ses: Yakalayın! Koparın kafalarını! Müdürün sesi bu. Nefes alamadım. Göz gözü görmüyordu. Bomba atmışlardı. Gözlerimi yakan, tenimi acıtan bir duman vardı. Bir sürü öğrenci araçlara kapatılmıştı. Saçımdan tutmuş sürüyorlardı. Dumanların arasında seni bir ağaca bağladıklarını gördüm anne. Seni benden ayırmışlardı. Durun dedim. Bırakın annemi. Kimse annemin kafasını koparamaz. Artık kimse sana dokunamayacak anne. Yanındayım. Ben büyüdüm artık. Yokluğunda hep büyüdüm.
*
Öğretmenler odasında toplantı halindeydik. Müdür, hepinizin kafasını koparacağım, dedi. Bir an sessizlik oldu. Dondum kaldım. Pencerenin önüne bir güvercin kondu. Merhaba Saliha. Annee… Keşke ben de bir kuş olabilseydim. Bu odadan çıkabilsem anne. Kanatlarım olsaydı, bulutları geçebilseydim. Başka bir gezegene gitsek anne. Kimsenin kimseye kul olmadığı bir dünyamız olsa.
Müdür, asık yüzle konuşmaya devam ediyor.  Gözlerim karardı. Üzerimden hala kaynar sular boşalıyor. Bir diktatör edasıyla sanki kullarına sesleniyor.  Bu şekilde konuşmaya hakkınız yok! Bizler çocuk değiliz. Aramızda otuz yıllık öğretmenler var. Kimseden ses çıkmıyor. Neden hakkınızı aramıyorsunuz? Neden korkuyorsunuz? Ne demek hepinizin kafasını koparırım? Herkes zılgıtı yemiş oturuyor.
*
Müdür’ün neden böyle davrandığını anlamak için bağlı bulunduğu amiri tanımak lazım. Tüm müdürler bu amirin üslubuyla konuşuyor. Hal ve hareketleri müdürlere geçmiş. Amir müdürü, müdür öğretmeni azarlıyor… Önünü ilikle! Kravatını düzelt! Elini cebinden çek! Saçını kestir!  Sanki çocuk var karşısında. Bizler öğretmeniz. Ne demek saçını kestir, önünü ilikle. Otuz yıllık öğretmene nasıl söylersin bunu? Ne olmuş müdür olmuşsan?
*
Bir bayram günü stadyumdayız. Bodrum’un mülkü erkânı bayramı izliyor. Eşim Kadir, öğrencilerinin başında. Hava sıcak.  Boru sesi, davul sesi, zil sesi arasında bekliyoruz. Çocuklar ayakta beklemekten yoruldu. Sürekli su içiyorlar.  Ayakaltında bir sürü pet şişe var. Ben atmadım öğretmenim. Kim attıysa attı, toplayın şunları.  Birazdan geçit töreni başlayacak. Kadir, öğrencilerini sıraya sokuyor. Kaymakamın ve diğer amirlerin önünden geçeceğiz. 
Yürüyüş başladı. Kadir protokole yaklaşıyor. Önünüze bakın çocuklar, sıranızı bozmayın. Ayşe kızım, sağına bak, yanındakiyle aynı hizada ol. Tamam öğretmenim. Çocuklar yürümeye devam ediyor. Kadir telaşlı.  Sınıfını kaymakamın önünden sıralı bir şekilde geçirmeye çalışıyor.  Çocuklarla ilgilenirken sırtının kaymakama dönük olduğunu farketmiyor.
Ertesi gün üst amirden bir yazı:  Bayram töreninde neden sırtınız dönük olarak kaymakamın önünden geçtiniz?  Savunmanı yap. İstediğin kadar savun kendini. Ertesi gün bir yazı daha: Kınama cezasıyla cezalandırılmanız uygun görülmüştür. Yürüyüşünü beğenmedim, kaşını gözünü beğenmedim, al sana ceza. Gazeteler yazdı. Eşimin yürüyüşünden dolayı nasıl cezalandırıldığını bütün Türkiye duydu.  Cezayı verenler bundan etkilenmedi. Kimse amirlere öğretmeni nasıl bu şekilde cezalandırırsınız diye sormadı.
Aradan altı yıl geçti. Kadir de ben de hala bayramlarda o adamların önünden geçiyoruz. O adam Kadir’e bakıp sırıtıyor. İşte geçiş sırası Kadir öğretmende. Bakalım iyi yürüyecek mi? Yürüyemezse bu kez maaş kesimi cezası verelim. Ne dersiniz? Neden olmasın. Keh keh keh!
Bu kadarına artık dayanamıyorum. Her bayram eşime bakıp gülmelerine dayanamıyorum.  Bizim için işkenceden farkı kalmadı bayram törenlerinin. Onurumuz kırılıyor. Her yıl bu insanların; bu protokolün önünden geçmek istemiyorum. Bu işkenceye dur demek istiyorum. Bizi eziyorlar. Bundan zevk alıyorlar.  Hiçbirine saygım yok. Bunlar küçük adamlar. Küçük adamlar bizi izliyor. Onların partisi var. İktidara yaslanan güçlü. Bizler parti dayanışması içinde değiliz. Bizler birlik olamıyoruz, birlik olup hakkımızı arayamıyoruz.
*
Amirler, kime ceza vermek istiyorlarsa çok kolay suç bulabiliyorlar. Cezayı aldıktan sonrası size kalıyor. Suçsuzum diyeceksiniz. Her yere dilekçe vereceksiniz. Müfettişler ifadenizi almaya gelecek. Amiri şikâyet ettiğiniz için soruşturma size dönecek. Vali de olsa kimse şunu demiyor: Kaymakama sırtını döndü diye öğretmene ceza verdiniz öyle mi?  Böyle ceza mı olur? Nasıl insanlarsınız siz?  Aksine bir tekme de validen geliyor. Gelen yazıda cezanızın uygun olduğu görülmüştür yazıyor. Şimdi mahkemeye koş bakalım. Bakalım mahkeme ne diyecek?
*
Neden böyle davranıyorlar? Bana, eşime öfke duyuyorlar çünkü. Eşim de ben de sendikalıyız. Kadir, Bodrum’da devrimci bir sendikanın ilçe temsilcisi… Amirler, sendikalı öğretmen istemiyor. İlle de sendikalı olacaksanız, devlet güdümlü sendikanın üyesi olmalısınız. İşte size ileri demokrasi… Sendika üyesi olabilirsiniz ama hak arayamazsınız. Hakkınızı devlet güdümlü sendikayla, devlet ne kadar istiyorsa o kadar arayabilirsiniz. Eşim de ben de bu anlayışı benimsemiyoruz. A sendikasının üyesiyim diyorsun adamlar bölücü müsün diye soruyor. Haktan, hukuktan mı söz ettiniz? Parasız eğitim, parasız sağlık mı dediniz? Biz diyorlar, sizin ne terörist olduğunuzu iyi biliriz.
*
Geçen yıl müdürler toplantısında şöyle bir kararı hiç çekinmeden aldılar: Sendikal faaliyette bulunan öğretmenleri cezalandıralım. Bulunmayan öğretmenleri ödüllendirelim. Amir müdüre soruyor: A okulunda bir öğretmen iş bırakmış, B okulunda on öğretmen. Falancanın okulunda ise kimse iş bırakmamış. Demek ki B okulunun müdürü öğretmenleri yeteri kadar baskı altına alamamış. Müdür efendi, neler oluyor okulunda, alttan alta sendikal faaliyetlere göz mü yumuyorsun yoksa? İyi müdür, öğretmenlerine göz açtırmayan müdürdür. Yasal hakların kullanılmasına izin verdiğinizde kötü müdürsünüz. O zaman, bu müdürlerin de cezalandırılması lazım.
*
On öğretmen kaymakamlığın önünde eylem yapıyoruz. Bu gün öğretmenler günü. Elimizde pankartlar. Ücretli ve sözleşmeli öğretmenliğe hayır diyoruz. Kadir hasta. Böbreklerinden rahatsız. Doktor ilaç verdi. Tedavisi devam ediyor. Çocuklar evde. Bodrum genelinde yaklaşık iki yüz sendikalı öğretmeniz. Herkese mesaj gönderdik. Tüm eylemlerde demirbaş olarak Kadir’le ben varım. Daha iyi bir eğitim için, hayat için sendikamızın aldığı kararları desteklemeye çalışıyoruz. Neden on kişiyiz? Hiç olmazsa yüz kişi olabilseydik.  Sayımız azaldıkça amir baskısı artıyor. Demokratik hakkımızı kullanmak, düşük ücretle çalışan, iş güvencesi olmayan öğretmenlerin hakkını savunmak suç. Güvencesiz öğretmenler okullarda köle muamelesi görüyor. Onlara izin yok, hasta olmak yok.  Müdür ne diyorsa olur efendim diyeceksin; nöbet mi tut diyor, tutacaksın. Evrak işleri mi yaptırmak istiyor, yapacaksın. İstersen bu benim işim değil de. İtiraz eden işsiz kalır. Pankartları açtık. Yoldan geçen turistler bize bakıyor. Neden toplandığımızı merak eden bir turiste İngilizce cevap veriyorum: Herkes için insanca bir hayat istiyoruz. Yaşlı adam gülüyor. Sizinleyiz diyor, giderken zafer işareti yapıyor. Katil değiliz, devleti dolandırmadık. On kişi bir araya gelmiş demokratik, bilimsel eğitim talebinde bulunuyoruz… Bodrum’u siz karıştırıyorsunuz diyorlar bize. Suçlu Saliha öğretmenle Kadir öğretmen…  Öğretmenleri devlete karşı örgütlemekle suçlanıyoruz.
*
Eşimden sonra cezalandırılma sırası bende. Suçum, müdüre saygısızlık yapmak. Sen kim oluyorsun da müdürün, öğrenciler arasında ayrımcılık yaptığını söylüyorsun? Sarı sarf hazır. Muhakkikler olayı soruşturmaya değil beni suçlu düşürmeye çalışıyor. Soruşturma bitti. Karar alındı. Bodrum’dan uzaklaştırılacağım. Eski öğrencilerim, velilerim okulun önünde toplandı. Basına açıklama yaptılar. Saliha öğretmenin sürülmesine karşıyız dediler. Amirler karar almış, ferman büyük yerden. Artık kim kurtarabilir ki Saliha öğretmeni…
Sürgün kararını yazıp verdiler elime. Kızını, oğlunu, eşini, öğrencilerini bırakıp gideceksin buradan dediler. Seni artık Bodrum’da istemiyoruz. Bir süre düşündüm. Ne yapayım? Öğretmenlikten ayrılsam ne iş yapacağım? Bir otele girip yer mi silsem?  Turizm sektörünün çalışanları öğretmenlerden daha kötü durumda. Nereye gitseniz kölelik ücreti. Sığınacak hiçbir yer bırakmadılar. Her yerde işsizlik, zulüm, baskı… Sokaklar işsiz öğretmenlerle dolu. İşi olan haline şükrediyor.
*
Çocuklara ne diyeceğim? Müdürler beni Bodrum’da istemiyor. Asla bir müdürü kızdırmamak lazım.  Kızdırırsan sürerler. Mecbur kalırsın evinden, eşinden, çocuklarından ayrılmaya.  Müdürlerden korkacaksın. Çocuklar anlamıyor. Neden, niçin diye soruyorlar. Müdür amcaya söyleyelim, müdür amca bizi dinler, bize acır. Bu yalnız müdürün kararı değil, devlet bunu istedi. Devlet’e gidelim anne diyor kızım. Devlet bize acır. Annemi istiyoruz biz deriz… Kadir bir köşede sessiz… Bütün gün öfkeli, dişlerini sıkıyor, ne yapacağını bilemiyor.
Şimdi ben bu evi, çocuklarımı bırakıp gideceğim öyle mi? Bir yıl sonra evi Fethiye’ye taşısak diyorum. Kadir’in sağlık sorunları var. Köyün yakınlarında hastane yok. Hastaneye yakın bir yerde oturmak zorundayız. Yeniden bir araya nasıl geleceğiz? Savcılara başvuracağım, mahkeme günlerini bekleyeceğim. Güven diye bir şey bırakmadılar hayatımda. Kime gidelim? Kime anlatalım derdimizi?
*
-Anne bak bu senin bardağın!
Kızım Seda’nın sesi. Bardağı sarmış, çantama koyuyor. Artık çayımı sabahları yalnız içeceğim. Bardağa bakıp kızımı düşüneceğim. Bundan sonra nemli, bakımsız, küçük bir odada uyanacağım. Yanımda kimse olmayacak. Çocuklarımı on beş günde bir, belki ayda bir göreceğim. Tatilleri bekleyeceğim dört gözle… Haksızlık bu. Neden bu tecrit Allah’ım, neden bu ceza…
*
Bırakmadılar, izin vermediler mutlu olmamıza. Sadece işimi yapabilsem dünyanın en mesut insanı sayabilirdim kendimi. Öğrencilerime ders anlatmak, onları sevmek, hayata hazırlamak, büyüdüklerini, meslek sahibi olduklarını görmek… Çocuklarımın yanında olmak… Bundan daha büyük mutluluk düşünemem. Senelerdir soruşturmalar yüzünden kendimi işime veremiyorum. Gönül rahatlığı içinde öğretmenlik yapamadım. Mesleğe başladığım günden bu güne soruşturmaların ardı arkası kesilmedi. Sorun sendikalı olmam, aktif olmam, öğretmenlerin örgütlü olmasını istemem. Eşimle birlikte bu güne kadar onlarca savunma yazdık. Avukatların yazamayacağı metinlerle kendimizi savunduk ama hiç biri işe yaramadı. Hep amirlerin dediği oldu. Tuz kokunca yapacak bir şey kalmıyor.
Unutmadan söylemem lazım: Bodrum’da öğretmen haklarını bilen iyi bir avukata ihtiyacımız var. Gazetelere ilan versek… Paramız yok desek… Bir avukat yok mu savunmamızı gönüllü üstlenecek. Avukatımız olursa, her kızdıklarında ifademizi almaya kalkmazlar. Öğretmenler yalnız değil derler; avukatları var, bütün avukatlar bunların yanında. Bunlardan korkulur. Buradan tüm avukatlara seslenmek isterim. Öğretmenler olarak hepinizin hayatında yer aldık. Şimdi de çocuklarınızın hayatındayız. Çocuklarınızı okula bırakırken lütfen öğretmenlerle konuşun. Paraları olmadığı için onlar sizlerden yardım talep edemiyor. Bizleri ezmelerine izin vermeyin. Öğretmene sahip çıkmak geleceğimize sahip çıkmaktır.
*
Eşyalar yüklendi.  Yaklaşık dört saat yol gideceğiz. Önce asfalt, sonra toprak yol bitecek. Çocuklar iki gün beni yalnız bırakmayacak. Haftaya okullar açılıyor. Şoförün yanında iki kişilik boş yer var. Çocuklar pikabın kasasında gitmek istiyor. Eski bir pikabın içindeyiz. Sen öne geç diyorum Kadir’e, ben çocukların yanında durayım. Yoldan araçlar geçiyor. Lüks araçlarıyla tatile gidenler, tatilden dönenler. Fethiye, Marmaris, Bodrum, Dalaman… Türkiye’nin en gözde turizm mekânları. Hava bulutlandı. Aracın kasasında minderlerin üzerinde oturuyoruz. Yabancı turistler araçlardan bize bakıyor. Ne düşünüyorlar acaba? Belki de tarlaya çalışmaya gittiğimizi sanıyorlardır. Kadir şoförün yanından indi. Geçip oturdu karşıma. Çocuklar boynuma sarılıp duruyor. Hava karardı. Araçlar ışıklarını yaktı. Kadir yola bakıyor. Gözlerini görmemi istemiyor. Ama ben görüyorum… Gözlerinden asfalta damlalar dökülüyor. Acılarımızın üzerinden kamyonlar geçiyor.
  

19 Ocak 2011 Çarşamba

2010-2011 Eğitim Öğretim Yılı 1. Dönem Değerlendirmesi

EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİ SENDİKASI
BODRUM TEMSİLCİLİĞİ


Tarih:19.01.2011

Sayı:10                                                                                                                              
Konu: 1 ile Değerlendirilen Öğrenciler / Birinci Dönem Biterken Bodrum Genelinde Eğitimin Durumu


İLÇE MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ’NE,
                                                         BODRUM

            İlçemiz okullarında, özellikle notla değerlendirmede, önemli sorunlar yaşanmaktadır.

Eğitim ve Bilim Emekçileri Bodrum Temsilciliği olarak birinci dönemin sonunda ilçemizde yaşanan eğitim sorunlarıyla ilgili görüşlerimiz aşağıdaki gibidir.

Okul idarecilerinin ve öğretmenlerin bu konuda bilgilendirilmesinde, görüşlerimizin üst yazıyla okullarımıza duyurulmasında yarar vardır.

Gereği bilgilerinize önemle arz olunur.



                                                                                Engin KARATAŞ
                                                                                Bodrum Eğitim Sen



Birinci Dönem Biterken Bodrum Genelinde Eğitimin Durumu

İlçemiz okullarında yüzlerce öğrencimizin ders başarısı 1’le değerlendirilmektedir. Okullarda çok sayıda öğrencimiz, yeteneğinin altında not almakta, sınıfta kalmakla korkutulmaktadır.

1 notu, öğrencilerimizin kendilerine olan güvenlerini olumsuz etkilemektedir. Sınavlardan sürekli 1 alan öğrencinin hayatta başarılı olabilme duygusu yıkılmaktadır.

Bodrum’da 1 notunu savunan öğretmenler, genellikle notu düşük olan, sürekli ödev veren, fotokopi ve test ağırlıklı çalışan, kurs düzenleyen, özel ders veren öğretmenlerdir.

Öğrenmek zevklidir, test ve sınav ağırlıklı öğretim, çocukları bu zevkten mahrum etmektedir. Hayat testlerden ibaret değildir. Eğitim öğretim hayattan kopuk olamaz. Eğitim, sınava hazırlamak için değil, hayata hazırlamak için yapılır. Her öğrencinin zekâ kapasitesi farklıdır. Eğitimin ana hedefi her bireyi topluma kazandırmaktır. Öğrenciyi sürekli teste ve sınava tabi tutmak öğrenmeyi zevkli bir uğraş olmaktan çıkarmakta, amacından uzaklaştırmaktadır.

 Öğretmenlerimiz, ders anlatırken bireysel farklılıkları, çoklu zeka yöntemini dikkate almamaktadır. Öğrenciler yalnızca ders konularını öğrenmek zorunda olan robotlar olarak ele alınamaz. Okullarımızda birçok öğretmen, genellikle hatayı öğrencide arama eğilimindedir. Öğrencileri notla ayrıştırmak, zayıfla tehdit etmek, temel eğitimin ruhuna aykırıdır. Çocukların oyun, gençlerin sosyal gereksinmeleri göz ardı edilemez. Bunları kapsamayan bir eğitimin başarılı olma şansı yoktur.

 Öğrenci, özelliklerine uygun olduğunda, öğrenme sürecinden keyif alır. Kendini geliştirmeye gayret eder. Özellikle ilköğretim okullarında öğrencilerin öğrenmeden zevk alabilmeleri, okulda mutlu olabilmeleri biz öğretmelerin ve yöneticilerin elindedir. Bedensel ve zihinsel gelişimleri farklı olan ilköğretim öğrencileri birbirleri ile yarıştırılmaz. Onlara, ihtiyacı olan öğretim gerektiği kadar verilir. Konular basitçe, öğrencinin yaşına uygun şekilde anlatılır. Bu durum, öğrenciyi gerilimden, sınav kaygısından korur, kendilerine ve okula olan güvenlerini artırır. Telaşsız öğrenen öğrenciler, öğrenirken arkadaşlarına da öğretirler. Bildiğini paylaşan öğrenci, eşyalarını da arkadaşlarıyla paylaşmaktan çekinmez. Sorunlarına çözüm arar. Grup içinde, grupla beraber öğrenir. Kendinden küçük olanlara yardım eder. Öğretmenini örnek alır.

Her öğrencinin okul dışındaki yaşamı farklıdır. Verilen eğitim ve öğretim, farklı ailelerden gelen öğrencileri yarıştırmamalıdır. Biz öğretmenler kimi öğrencimizin kitap yazmasını, kimilerinin de bir cümle yazabilmesini başarı olarak kabul etmeliyiz.

SBS, LGS, ÖSS, KPSS sınavları insanlara öğrenmenin keyfini unutturmaktadır. Öğrenciler öğrendikleri konunun tadına varamadan yeni bir konuyu aceleyle öğrenmeye itilmektedir. Soru çözen öğrenci sayısı artıkça yapılmakta olan sınavlar zorlaştırılmaktadır. Veliler ve öğretmenler, sınav sistemini eleştirmekten çok, öğrencileri yeteri katar çalışmamakla suçlamaktadır.
Öğretmen ya da veliler, matematiği sevmediği için başarısız olan bir öğrenciye, daha fazla matematik dersi aldırıyorlar. Hafta sonları dinlenmesi gereken öğrenciler kurstan kursa koşturuluyorlar. Öğretmenler, okullara gelen kitapçılardan öğrencilere egzersiz kitapları satın aldırıyorlar. Egzersiz kitapları müfredatta olmayan, çocuklara ağır gelen konular içeriyor. Ders kitapları çalışma kitapları ve egzersiz kitaplarından verilen ödevler, gece 24’ lere kadar sürüyor. Ödevden, özel dersten, testten çocuklara oyun zamanı kalmıyor. Oysa çocuğu hayata hazırlayabilmek için oyundan daha iyi bir araç ya da yöntem yoktur. Eğitim, çocuğun oyun hayatını ortadan kaldırmamalıdır.

Okullarımızda verilen eğitim, öğrenci için zevksiz ve sıkıcı olduğundan televizyon ve internet onların kurtuluşu, sığınma aracı halini alıyor. Yapılan hatanın anlaşılmaması sorunları büyütüyor. Çocuklarını televizyon ve internetten kurtarmak isteyen bazı verilerin öğretmenden daha fazla ödev istemesi sorunu derinleştiriyor. Çocuklar, bu döngü içinde öğrenciliklerini de çocukluklarını da doğru dürüst yaşayamıyorlar.

 Aşırı, ders yükü altında öğrenciler, sınavlarda başarısız oluyorlar. Öğretmenler, öğrencilerin bireysel özelliklerini dikkate almıyor. Sınavlar, öğrencilerin iyi not alabilmelerine değil, alamamalarına dönük olarak yapılıyor. Öğretmenlerin görevi, öğrencileri zor sorularla değil, yetenekleri ölçüsünde hazırladıkları sorularla değerlendirmek olmadır. Başarının bazen de 10’a kadar sayan öğrenciye 20’e kadar saymayı öğretmek olduğu unutulmamalıdır.

Sınavdan 1 alan öğrenciler okullarda kurslara ve özel derslere yönlendiriliyorlar.

            Okullarımızda 1’le öğrenci değerlendirmekten, sürekli test ve sınav yapmaktan vazgeçilmelidir. Sosyal etkinliklere, sosyal çalışmalara, drama yoluyla eğitime, rehberlik çalışmalarına, resim, müzik, beden eğitimi gibi derslere verilen önem artırılmalıdır.

İlköğretim her öğrenci için zorunludur. İlköğretim, zihinsel engelli öğrencilerin eğitimini de kapsamaktadır.  Zihinsel engelli öğrencilerimiz başta olmak üzere, ilköğretim okullarında fiili olarak sınıfta kalma kalkmıştır.

İlköğretimin amacı, öğrenciyi, 1’le değerlendirip eğitimin dışına atmak değildir. Amaç, öğrencinin neyi, neden başaramadığını fark ederek, onu yeteneği ölçüsünde yetiştirmeye çalışmaktır. Öğrenciye kendine güven duygusu kazandırmaktır.

Öğretmenlerimiz, 1’le değerlendirdikleri öğrencileri yılsonu geldiğinde öğretmenler Kurulu Kararı ile üst sınıfa geçiriyor. Öğretmenlerin, öğrenciyi kendi sınırları içinde değerlendirmek yerine, 1 alan öğrencileri, sene sonunda el kaldırarak üst sınıfa geçirmeleri yanlıştır.
Aynı durum liselerimiz için de söz konusudur. Lisede görev yapan birçok öğretmen 1 notu üzerinden özel ders vermenin gayreti içine girmiştir. 1 notunu aşamayan öğrencilerimiz, liselerde sorunlu öğrenciler olarak tanınmaktadır. Sürekli zayıf alan öğrencilerin disiplin sorunu yaratması doğaldır. Sürekli düşük notla değerlendirme öğrencileri hayattan bezdirmekte, sorunlu hale getirmektedir.

Eğitimin her kademesinde amacımız, öğrencilerimizi okulda tutmak, topluma kazandırmak olmalıdır. Öğrenciyi okuldan uzaklaştırmakla, okuldan atmakla tehdit etmek yetersiz öğretmeliğin göstergesidir. Okulun ve öğretmenlerin asıl amacı her ne olursa olsun öğrenciyi okulda tutmak, yeteneği ölçüsünde onları eğitmek olmalıdır.

Liselerde sorunlu öğrenciler, rehberlik hizmetleri sunulmadan cezalandırılmamalı, disiplin işlemleriyle karşı karşıya bırakılmamalıdır. Sık sık öğrencilerin ceza aldığı liselerimizde eğitim öğretim iyi gitmemektedir.

Birçok ilköğretim ve lisede yeterli rehber öğretmen bulunmamaktadır. Öğrenci sorunlarına profesyonel yaklaşımların olmadığı bir okulda sağlıklı eğitimden söz edilemez.

Öğrenci sorunlarının tek kaynağı aileler değildir. Liselerimizde sorunlu çocukların ailelerine sağlıklı anne baba tutumları konusunda eğitim verilmelidir. Bu eğitimler, konuyu bilen rehber öğretmenler tarafından yapılmalıdır.

Okulun tek amacı sınavlara öğrenci hazırlamak değildir. Okul eğitimi, aileleri de kapsayacak şekilde genişletilmelidir. Okullarımızda düzenli olarak olumlu anne baba tutumları konusunda seminer verilmesinde büyük yarar vardır.

Her öğrenci kendi sınırları içerisinde değerlendirildiğinde 1’e ihtiyaç kalmayacaktır.

Milli Eğitim Bakanlığımız, öğrencilerin çok yönlü olarak ele alınmalarını, kendi sınırları içinde değerlendirilmeleri konusunu birçok kez okullarımıza bildirmiştir. İlköğretim ve lise eğitimi meslek edindirme eğitimi değildir. Kaldı ki her öğrenci hayatın bir yerinden yaşama tutunacak kadar yeteneklidir. Eğitim de amaç, çocukları yetenekleri ölçüsünde hayata hazırlamaktır.

Ne okul idarecileri, ne öğretmenler, hiçbir şekilde öğrencileri eğitimin dışına atamaz. Liseler dâhil olmak üzere okullarımızın görevi, öğrencileri her koşulda eğitimin içinde tutmak, her öğrenciyi seviyesine uygun şekilde yetiştirmektir.

Eğitimde sözü edilen Bireyselleştirilmiş Eğitim Uygulaması bu anlayışın bir sonucudur. Bu uygulamaya göre, her öğrencinin yetenekleri ölçüsünde değerlendirilmesi çağdaş eğitimin vazgeçilemez bir gereğidir. Ne var ki 1’de ısrar eden öğretmenlerimiz bu uygulamayı bilmemekte, bilmek için de çaba sarf etmemektedir.

Sürekli 1’le değerlendirilen çok sayıda öğrencimiz okuldan soğuma ve kopma noktasına gelmiştir.  Çocuğunu zayıf almaktan kurtaramayan veliler, yıllardır çözümü özel öğretmenlerde, dershanelerde ya da etüt merkezlerinde aramaktadır. Bu durum özellikle liselerimizde vicdanları yaralayacak boyutlara ulaşmıştır. Öğrenci ve velilerimiz sorumsuz ve kontrolsüz bir eğitim sömürüsüyle karşı karşıyadır.

Okullarımızda uygulanmakta olan 1’lik not sistemi, eğitim sistemimizdeki hataları artırmaktadır. Sorunun tek kaynağı Bakanlık kararları değildir. Sorun, yetersiz okul idareciliği ve öğretmen tutumlarında daha çok kendini göstermektedir.

Milli Eğitim Yönetmelikleri’nde öğrencilerin yetenekleri ölçüsünde değerlendirilmesi hakkında çok sayıda karar olsa da bu kararlar okullar ve öğretmenler tarafından uygulanmamakta ya da uygulanmak istenmemektedir. Tercih edilen yol, kurul kararlarıyla öğrencileri üst sınıfa geçirmek şeklindedir.

 İlk ve orta öğretim düzeyinde, Bodrum’da çok sayıda öğretmen 1’le öğrenci değerlendirmeyi kazanç kapısı haline getirmiştir. Kursa ya da özel derse gelenler 1 çemberini aşmakta, gelmeyenler çemberden çıkamamaktadır.

Bu haksızlığa daha fazla seyirci kalınmamalıdır.

1’de ısrar eden öğretmenlerin önemli çoğunluğu, eğitimde öğrencinin neden 1’le değerlendirilmemesi gerektiğini ya anlamamakta ya da anlamak istememektedir.

Notla, sınıfta bırakmakla tehdit, hala, öğrenciyi disipline etme, motivasyonu artırma aracı olarak görülebilmektedir.

Bodrum İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, önümüzdeki dönem, 1 notunun altında ezilen, okuldan soğuyan öğrenci ve velilerimiz için acilen önlem almalıdır.

İlköğretimin temel mantığı ve 1 notunun anlamsızlığı hakkında öğretmenlerimiz eğitilmelidir. Bu eğitimin ilçemiz okullarında bugüne kadar yapılmamış olması büyük bir eksikliktir.

İlköğretim ve lisede eğitimin amacı, eleme değil, her öğrencinin yeteneği ölçüsünde değerlendirildiği bir süreç olduğu öğretmenlerimize bir kez daha anlatılmalıdır. Çocuklarımızı ve gençlerimizi meslek sahibi oluncaya kadar eğitmek öğretmenlerimizin başta gelen görevidir.

1 olmadan olmaz diyen öğretmenlerin, eğitimin mantığı konusunda eğitilmelerinde büyük yarar vardır.

Bir dersten sınıfın yarısı zayıf almışsa, bu başarısızlık öğrencilere değil, öğretmenlere aittir. Bu başarısızlığın anlamı, dersin iyi işlenemediğidir; bu başarısızlık, öğretmenin iyi ders anlatacak kadar yeterli olamadığına işaret etmektedir.

Okullarımızda, öğrencilere verilen 1’ler, öğretmenlerin kendilerine verdiği notlardır.

Bu notu alan öğretmenlerle, eğimi amacına uygun şekilde yürütmek kolay görünmemektedir. Öğretmenlerin, eğitimi ne kadar yapabildiği, öğrencilerimizin okuldaki mutluluğunda ve okula olan güvenlerinde saklıdır. Öğrencilerimizi mutlu etmeden onlara bir şey öğretemeyeceğimiz açıktır.

Birinci dönemin bitmek üzere olduğu bu günlerde Bodrum İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, okul yönetimlerini uyarmalıdır. Önümüzdeki dönem için daha olumlu öğretmen tutumları konusunda öğretmenlerimiz eğitilmelidir.

Öğretmenlerimiz öğrencileri 0-1 gibi notlarla değerlendirmekten vazgeçmelidir.

Öğrenciler, okuldan atılmakla, sınıf tekrarına bırakılmakla tehdit edilmemelidir. Bu tehditler sonuç getirmediği gibi öğretmen ve idarecilerimizi zor durumda bırakmaktadır.

Öğrenciler, ne kadar başarısız olurlarsa olsunlar Öğretmenler Kurulu kararı ile sınıf geçtiklerini gördüklerinde notun gereğine olan güvenlerini de yitirmektedirler. Öğretmenler, öğrencilere sınıf geçmeyi lütfetmemelidir.

Her öğrenci, bir şeyler yapabildiği için üst sınıfa geçmelidir. Öğrencinin neyi, ne kadar yapabileceğini bulmak öğretmenin görevidir.

Bodrum genelinde öğretmenlerin özel ders vermeye yönelmelerinin önemli bir nedeni de hayat pahalılığıdır. Bodrum’ da hayat öğretmen için çok zordur. Bodrum’da görev yapan ve evi olmayan bir öğretmen için iki seçenek vardır: Ya buradan gidecek ya da ek iş yapacaktır. Eğer kalmayı seçerse yapabileceği en uygun iş, özel ders vermek olacaktır.

Özel ders vermek için, hayat pahalılığını öne süren öğretmenler, kolayca 1 verebilmekte, kendi öğrencilerine bile özel ders vermekten çekinmemektedirler.

Daha sağlıklı eğitim yapabilmek için Bodrum’da Öğretmenler için ekonomik tedbirler alınmalıdır. Öğretmenlere lojman sağlanmalıdır. Kira yardımının, lojman yapımının çareleri aranmalı, toplu taşım hizmetlerinde indirime gidilmeli, ekonomik iyileştirmeler için yerel ölçekte önlemler alınmalıdır.

Bunların yapılmaması halinde Bodrum’da 1 notu üzerinden geçimini sürdürmeye çalışan öğretmenlerin sayısı artacaktır. 

Gereği Bodrum İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne önemle duyurulur.



18 Aralık 2010 Cumartesi

BODRUM GÜNDOĞAN FAHRİYE ILICAK TEKNİK VE ENDÜSTRİ MESLEK LİSESİ’NDEKİ 5 LİRA KAVGASINI ALEVLENDİREN OLAY NEDİR NE DEĞİLDİR?

Geçtiğimiz ay Gündoğan Fahriye Ilıcak Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nde öğrencilerden zorla para alındı. Müdür yardımcıları ders esnasında sınıfa girdi. Fotoğraf parası getirmeyen öğrencilerden para istediler. Öğrenciler paralarının olmadığını söyledi. Fotoğraf çektirme işini okul kararlaştırmıştı. Bazı öğrenciler fotoğraf çektirmek istemiyordu. Bu öğrencilerden kendi fotoğraflarını getirmeleri istenebilirdi.

Bu çocuklardan zorla 5 Lira fotoğraf parası alan müdür yardımcıları tahsildarlık işini abartmışlar. Paramız yok deyince öğrencilere cüzdanlarını çıkarttırmışlar. Bir öğrenci cüzdanındaki paranın yemek parası olduğunu söylemiş. Müdür yardımcıları bunu da dikkate almamışlar.

Sonuç olarak, öğrencilerin zorla 5 Liraları alınmış, itiraz edenlere çöp toplattırılmıştır. Çöp toplatmakta ki amaç, öğrenciyi ezmek, itirazda bulunduğuna, hak aradığına pişman etmek Bu tavır, sen bana karşı mı geliyorsun, gel de görelim, biz adamı ne yaparız anlayışıdır. Bu anlayışın okullarımızda yeri olmamalıdır.

Bu çocuklar lise öğrencisi. Serde delikanlılık var. Niye savcılığa suç duyurusunda bulundular? Çünkü onurlarıyla oynandı. Arkadaşlarının yanında küçük düşürüldüler. Gençler, kimse bize bu şekilde davranamaz, kimse onurumuzu ayaklar altına alamaz, buna izin vermeyeceğiz, diyorlar. Bunu anlamak ve buna saygı duymak gerekir.

İdareciler böyle düşünmüyor. Müdür yardımcıları, kendilerinden emin, biz ne dersek o olur diyorlar. Gençler, öyle olmayacağını onlara gösteriyor. Koşarak Bodrum’a iniyorlar. Kaymakama kadar şikâyet dilekçesi veriyorlar. 

Sendikamız olayı kınıyor. Yazılı ve görsel basın konuyu haber bültenlerine taşıyor.

Adı geçer okulun bazı öğretmenleri sendikamız üyesidir. Biri, sendikamızın yönetim kurulunda görev yapıyor. Okulda yaşanan olayları onlardan öğreniyoruz.

Haksızlığı Türkiye duysun ki, bir daha öğrencilerimize kimse bu şekilde davranmaya cesaret edemesin istiyoruz. Basın açıklamalarımız yoluyla olay, ilçemiz içinde ört bas edilemez hale geliyor.

Bodrum’da daha önce de buna benzer olaylar yaşandığını biliyoruz. Hak arayan öğretmen ve öğrencilerin başına neler geldiği resmi belgelerde ve gazete sayfalarında mevcuttur.

Sendikamız, paralı eğitime olduğu gibi, okullarda değişik ad altında para toplanmasına da karşıdır. Öğrenciden para alınmasını doğal gören idareciler, tahsildarlık işini geliştirmiş, zorla para alma şekline dönüştürmüşlerdir.

Bu tür yöneticilere tepki duymamız, öğretmenliğimizin ve sendikacılığımızın gereğidir.

Öyle ki, söz konusu lisenin öğrencileri fotoğraf parasına itiraz edince tehdit ediliyorlar. Okulu bitiremeyeceksiniz, diploma alamayacaksınız diye korkutuluyorlar.

Bu davranış öğretmenlik davranışı değildir. Bu davranış, idareciliği, öğretmenliği bilmemektir.

Sürekli tekrarladığımız bir şey var:

Bodrum’da okul ve kurum müdürlükleri ahbap çavuş ilişkisi içinde idare edilmektedir. Sorunların ana kaynağı budur. Müdürler, herkese eşit konumda durmayı başaramamaktadır.

Bir okulda soruşturma açıldığında vay şikâyetçi olan öğretmenin, memurun ya da öğrencinin haline. Muhakkikler, bir araya gelip şikâyetçinin ensesine çöküyor. Bunu, beş öğretmenimizin sürgün olayında yaşayarak gördük.

Gündoğan Fahriye Ilıcak Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nde 5 lira kavgasını alevlendiren olay, yine müdürler dayanışması olmuştur. Muhakkikler, konuyu araştırmaya değil, müdürleri korumaya dönük soruşturma yapmaya başlamışlardır.

Bu muhakkikler, zorla para toplayan müdür yardımcılarının üstüne gitmedi, soruşturmaya, üyemiz olan öğretmenler ve olayla ilgisi olmayan öğrencilerle başladılar.

Muhakkikler, üyelerimizi soruştururken asılsız suçlamalarda bulunuyorlar, olaya velileri dâhil ediyorlar, veliler sizden şikâyetçi diyorlar. Velilerden, üyelerimizi suçlayan şikâyet dilekçeleri alıyorlar ya da aldıklarını söylüyorlar. (Bu dilekçelerin, isimler kapatılarak sendika yönetimimize verilmesini talep ettik. Henüz bu konuda sendikamıza bilgi gelmemiştir. Avukatlarımız bu konuyu takip etmektedir.) Güya veliler bu dilekçelerde diyor ki, şu öğretmenler çocuklarımızı idareye karşı kışkırtmaktadır. Olayın ört bas edilmesini önlemeye çalışan üyelerimiz terörist olmakla, vatan ayinliği yapmakla suçlanıyor.

Suçlanan öğretmenlerden biri de yönetim kurulu üyemizdir. Söz konusu öğretmen, öğrencileri tarafından sevilen bir öğretmendir. Üyelerimize terörist diyenler, vatan sevgisinin kendilerinden başkasında olmadığını sanan zavallılardır.

Olayı soruşturan muhakkikler, soruşturmanın başında, suçu ve suçluları unutmuşlardır. Soruşturmayı, üyelerimizi cezalandırma yönünde sürdürmeye çalışmışlardır. Öğrencileri, savcılığa ve kaymakamlığa kimin yönlendirdiğini araştırarak işe koyulmuşlardır.

Bu muhakkikler şunu bilmelidir: 
Öğretmenlerin, öğrencilerini, haklarını nasıl arayacakları yönünde bilgilendirmesi suç değildir. Muhakkikler, suçun nasıl açığa çıktığını araştırmak için değil, suçu kimlerin işlediğini tespit etmek için görevlendirilirler.

Olayı araştırmaya giden muhakkikler ise suçu ortaya çıkaranları bulmak ve suçlamak için soruşturma başlatmışlardır. Bunun adı suç bastırmak, suça ortak olmaktır.

Soruşturmanın doğru yapılmadığı yerde huzur diye bir şey kalmaz. Suçlularla işbirliği yapmak, suçu ört bas etmeye ve farlı noktalara çekmeye çalışmak görevin kötüye kullanılmasıdır. Bunu yapanlardan mutlaka hukuk önünde hesap sorulacaktır.

Söz konusu lisedeki soruşturmanın gerektiği gibi yapılmaması olayları tırmandırmıştır.

Lisenin geçleri bu kez, 13.12.2010 günü, daha büyük bir kalabalıkla Bodrum Kaymakamlığı’na suç duyurusunda bulunmuşlardır. Dilekçelerinde muhakkiklerin, suçu işleyen müdür yardımcılarını korumaya çalıştıklarını, suçlanmak istenen öğretmenlerinin suçsuz olduğunu, olayın siyasi boyutlara çekilmek istendiğini belirtmişlerdir.

Bir değil, iki değil, on öğrenci kaymakamlığa bu yönde dilekçe vermişler, ayrıca da basın açıklaması yapmışlardır. Bu gençler çocuk değildir, bu kadar öğrencinin yönlendirildiğini iddia etmek, sorunu anlama ve çözebilme kabiliyetinin yetersizliğini göstermektedir.


Öğrencilerin verdiği bu dilekçeler işleme konacak mıdır? Sendikamızın bu konuda da kuşkuları vardır. Önceki soruşturmalarda gördük ki, birilerini korumak için her türlü yola başvurulabilir. Olmayan dilecekçeler var gibi gösterilebilir, varolan dilekçeler sümen altı yapılabilir. Bodrum Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bu konuda gün duyulmamaktadır.

Bizler, elbette ki gençlerimizin yanındayız. Basın açıklamalarımızda bunu dile getirdik. Sendikamızın görevi eğitim sorunlarına, haksız uygulamalara müdahale etmektir. Gençlerimize bu haksızlığı yapanlar cezalandırılıncaya kadar sendikamız, olayı takip etmeye devam edecektir.

Herkes bilir ki, bu kadar öğrenci, durup dururken, birinin yönlendirmesiyle, okuduğu okulu şikâyet etmek için kaymakamlığa, hatta savcılığa kadar gitmez.

Bu toplu şikâyet, öğrencilerin bu olaydan ne kadar yara aldığının göstergesidir.  Aksini söylemek gençlere saygısızlıktır.  Gençler ne yapmaları gerektiğinin bilinci içinde hareket etmişlerdir.

Unutmayalım ki, haksızlığa itiraz etmezsek, haksızlık bir gün bizi de bulacak, kurumlarımıza olan güveni ortadan kaldıracaktır.

Bir kez daha belirtmeliyiz ki, Bodrum’da eğitim yöneticiliği gerektiği gibi yapılmamaktadır. Her geçen gün sorunlar büyümekte, sorunlara yeni sorunlar eklenmektedir.

Sorunun kaynağında İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün tutumu yatmaktadır. Milli Eğitim Müdürlüğü, sendikaları ve farklı görüşteki öğretmenleri birbirine düşürmüş, sendikalara ve farklı görüşteki öğretmenlere aynı uzaklıkta durmayı başaramamıştır.

Türk Eğitim Sen Bodrum Temsilciliği ile Milli Eğitim Müdürlüğü sıkı dayanışma içindedir. Bunun kanıtı, Türk Eğitim Sen’in söz konusu lisede yaşanan olaylarla ilgili, 10.11.2010 günü yaptığı basın açıklamasıdır. Sendika yönetimi bu basın açıklamasında demiştir ki;

“Gelişme çağındaki eğitime muhtaç evlatlarımızı devletle hesaplaşma ve çatışmalarına alet eden sözde eğitim çalışanlarını kınıyoruz.”

Görülüyor ki, ilgili sendika, kendilerini ve dayanışma içinde oldukları müdürleri, görevlerini gerektiği gibi yapmayan yetkilileri DEVLET sanmaktadır. Bizim anladığımız devlette haksızlığa yer yoktur. Bodrum’da ahbap çavuş ilişkisi içerisinde yürütülen eğitim yöneticiliği ve soruşturma anlayışını, müdürler dayanışmasını bozmaya çalışmak devletle hesaplaşmak değildir. Aksine, devletin devlet gibi olmasını için çaba sarf etmektir. Bu tavır, aynı zamanda öğretmenlik anlayışımızın gereğidir. Kimsenin bizi devlet düşmanlığı ile suçlamaya hakkı yoktur. Bunu yapanlar önce kendilerine bakmalı, ahbap çavuş ilişkisi içinde işlerini nasıl yürüttüklerini sorgulamalıdır.

Adı geçen sendika basın açıklamasında yalnız bize kızmamıştır. Haksızlığı kamuoyuna duyuran basına da çatmışlardır. Basını, halkı yanlış bilgilendirmekle, basit ve doğal bir olayı (Öğrencilerin cebinden zorla para alınmasını basit ve doğal bir olay olarak görmüşlerdir.) sürekli sıcak tutmakla, vurun abalıya şeklinde habercilik yapmakla suçlamışlardır.

Oysa basın, olayı yeteri kadar araştırmış, taraflara giderek gerekli soruları sormuştur.
Sorulara verilen cevapları gazetelerde okumak mümkündür.

Sendika olarak ilgililere bir kez daha bildiriyoruz:

Bodrum’da huzura ihtiyaç vardır. Okullarımızda verimli çalışma ortamı kalmamıştır. Olayları yatıştırmak, sorunları çözmek o kadar zor değildir. Milli Eğitim Müdürlüğü kaybolan huzuru, ahbap çavuş ilişkisinden uzak durarak, sendika- müdür, müdür - muhakkik dayanışmasına göz yummayarak, bu tavrın içinde yer almayarak, öğretmenleri sendikalarına ve ya siyasi görüşlerine göre ayırt etmeyerek, tüm kişilere ve kurumlara aynı mesafede kalarak yeniden sağlayabilir.

Ne var ki bu yapılmamaktadır. Bunu yapabilecek yönetici tutum ve davranışları sergilenememektedir.

Tarafsız idarecilik olmadığı sürece bodrum’da görev yapan öğretmenler huzur duyamayacaktır. İlçemizde, yarın hangi öğretmenin, eş dost dayanışmasıyla suçlanıp sürgün edileceği belli değildir.

Yetkililerin, biran önce bu dayanışmayı açığa çıkarıp bozması, Bodrum’da görev yapan öğretmenler için büyük önem taşımaktadır.

Sendika olarak kararlılığımızı bir kez daha dile getiriyoruz:
Bodrum’da yıllardan beri varolan müdürler dayanışması çözülünceye kadar mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Haksızlığa seyirci kalmayacağız. Haksızlığa uğrayan kim olursa olsun sesimizi yükselteceğiz. Bıkmadan, yorulmadan daha demokratik eğitim ve eğitim ortamları için örgütlü mücadelemize devam edeceğiz.

Bodrum Eğitim Sen Temsilciliği

13 Aralık 2010 Pazartesi

Bodrum Eğitim Sen size milliyet.com.tr haberini okumanız için öneride bulunuyor…

Bu maili görüntüleyemiyorsanız tıklayınız.

 
Haber Önerisi
MİLLİYET ANASAYFA  |  SON DAKİKA  |   BUGÜNKÜ MİLLİYET
ARKADAŞINIZIN HABER ÖNERİSİ
Merhabalar

Arkadaşınız Bodrum Eğitim Sen size aşağıdaki haberi önerdi.
Haber üzerindeki linke tıklayarak devamını okuyabilirsiniz.

 Okulda 5 TL kavgası, yeniden alevlendi


haberin devamı...
© 2008 Milliyet.com.tr
© 2008 Milliyet.com.tr Tüm Hakkı Milliyet Gazetecilik A.Ş.'ye aittir. Söz konusu içerik 5846 sayılı fikir sanat eserleri yasası kapsamında olup; Milliyet'in izni olmadan çoğaltılamaz, kopya edilemez, ödünç verilemez ve kullanılamaz. Milliyet'den gönderilen her mail, virüs programları ile biline n virüslere karşı taranmaktadır. Virüs içeren e-postalardan şirketimiz sorumlu değildir

10 Aralık 2010 Cuma

Bodrum Yahşi Eğitim Uygulama Okulu ve İş Eğitim Merkezi’de Neler Oluyor? Ya da Okul Müdürleri İle Öğretmenler Arasındaki Sorunlar Nasıl Çözülür? 1

Önceki yazımızda, Bodrum’da yaşanan 5 sürgün nedeniyle öğretmenlerin huzursuz olduğundan, öğretmenlerin idarecilerle olan sorunlarının arttığından, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yürüttüğü soruşturmalara güven duyulmadığından, öğretmen sürgünlerinin haksız olduğundan söz etmiştik.
Yarın hangi öğretmen ya da öğretmenler sürgün edilecek, bilmiyoruz.
Amacımız biran önce bu sorunların çözülmesi, Borum’da görev yapan öğretmenlerin huzura kavuşturulmasıdır.
Bodrum’da öğretmenler ne yapıyor da sürgün ediliyor? Aslında sürgünü gerektirecek bir şey yok ortada. Haksızlık yapan öğretmen yok, hırsızlık yok, ahlaksızlık yok…
Ne var?
Müdüre koşulsuz boyun eğmeme var. Müdürler bunu hazmedemiyor. Okullarımızda, konuşan, doğru bildiğini söyleyen öğretmen istemiyorlar. Müdür, kendisini okulun patronu, tek hâkimi sanıyor. Yanlışını söyleyene diş biliyor.
Katılımcı, demokratik yönetim diyoruz. Bunu yapabilmek için gerçekten müdür olmak gerekiyor.
Bodrum’daki öğretmen sürgünleri, okul müdürlüklerinin ahbap çavuş ilişkisi yüzünden yaşanmıştır. Muhakkik olarak görevlendirilen müdürler, bu ilişkinin etkisi altında karar vermişlerdir. Asıl görevleri müdürlük olan muhakkikler, memur olduklarını unutmuşlar, kişisel ilişkilerle, konuşan, hak arayan öğretmenlerin hayatını alt üst etmişlerdir.
Bodrum okullarında yaşanan sorunların sürgünlerle çözülemeyeceği artık bilinmelidir.
Önce, sürgünden neden vazgeçilmesi gerektiğine bakalım. Uygulamada sürgün diye bir şey yok. Bunun adı “Yer Değiştirme”dir. Yerinizden yurdunuzdan zorla uzaklaştırıldığınız için “SÜRGÜN”sayılıyorsunuz.
Aslında, Yer Değiştirme işlemi, öğretmenin de yararına olduğu durumlarda, tedbir olarak düşünülmüş bir karardır. Öğretmen işlediği suçtan ya da yaşadığı sorundan dolayı diyelim, çevreden utanıyor, kimsenin yüzüne bakamıyor. Sık sık sorun yaşadığı kişilerle karşılaşıyor bu yüzden kendini iyi hissetmiyor. Bu durumda denir ki, bu öğretmeni başka bir yere verelim. Orada rahat eder. Öğretmen de buna razı olur.
İlçemizde yaşanan sürgünler böyle değil. Sürgün cezası veren muhakkikler bu ceza ile sevmedikleri öğretmenlerin burnunu sürtüyorlar. Biz güçlüyüz, siz güçsüzsünüz diyorlar. Bize boyun eğmeden sizi Bodrum’da yaşatmayız demeye getiriyorlar.
Amiriniz sizden hoşlanmıyor mu? Yetkim var, eşim dostum var, İlçe Müdürü beni sever, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez diyor, sürdürürüm seni diyor ve sürdürüyor.
Sürüldüğünüzde aileniz ne olacak? Çocuğunuzun okulu var, bulunduğunuz yere birçok yönden bağlısınız. Amiriniz ben anlamam diyor. Seni ya da sizleri burada istemiyoruz artık diyorlar. Git görevini başka yerde yap.
Sesinizi çıkarmayacaksınız. Ne denirse razı olacaksınız. Hak mı aramak istiyorsun? İşte mahkeme kapıları? İşin yoksa dolaş dur. Cezayı veren rahat… Kapı kapı dolaşan sensin…
Cezayı verenler, güçlü olmanın rahatlığı içerisinde. Mahkeme kararıyla Bodrum’a dönmüş olsan bile onlara bir şey olmuyor.
Amirin ceza verme yetkisi var… Doğru. Ceza, adil değilse ne yapmak gerekir? Önce sinirlerin sağlam olacak. Kapı kapı, mahkeme mahkeme gezmekten yorulmayacaksın. Yapılacak çok şey vardır. Görevin öğretmenliktir ama öğretmenlikten çok cezalarını iptal ettirmekle uğraşıp duracaksın. Seni süründürenleri mahkemeye vereceksin.
Yılmadan usanmadan bu işin peşini bırakmayacaksın. Bırakırsan, onlar başkalarına da zarar vermeye devam edecektir.
Biz hayatı kendimiz için değil, çocuklarımız için de yaşanır kılmak istiyoruz. Bunun için herkesin çalışması gerekiyor.
Adaletin olmadığı yerde, adalet bir gün mutlaka tecelli etmek ister. Bunu önleyemezsiniz. Sözde adalet, tam adalete dönüşünceye kadar o yerde huzur olmayacaktır. Bunu da bir köşeye yazmak ve unutmamak gerekir.
Yahşi Eğitim Uygulama Okulu ve İş Eğitim Merkezi’deki sorunların çözümünü sonraki yazımızda ele alacağız.
Bodrum Eğitim Sen Temsilciliği 

Bodrum Yahşi Eğitim Uygulama Okulu ve İş Eğitim Merkezi’de Neler Oluyor? Ya da Okul Müdürleri İle Öğretmenler Arasındaki Sorunlar Nasıl Çözülür? 2


Bodrum’da sürülen öğretmenlerin sayısı artmıştır diyoruz. Neden böyle olmaktadır? Bunu Yahşi Eğitim Uygulama Okulu ve İş Eğitim Merkez üzerinden ele alabiliriz:
Üyelerimizden aldığımız bilgiye göre, sekiz aydır Yahşi Eğitim Uygulama Okulu ve İş Eğitim Merkezi’nde müdürle öğretmenler arasında sorunlar yaşanıyor. Bize göre sorunun kaynağı okul müdürü. Bunu nereden çıkarıyoruz. Çünkü önceki müdür zamanındada okulda sorun yok. Yeni müdürün gelmesiyle birlikte sorunlar çığ gibi büyüyor.
Bu sorunların nasıl çözülmesi gerekiyor?
a) Soruna yol açan neden, okul müdürünün konuşma ve ikna kabiliyetinin olmaması. Müdür, öğretmenleri azarlayarak konuşuyor, ağza alınmayacak sözler sarf ediyor.
Sayın okul müdürü öncelikle konuşmasına dikkat etmelidir. Sorun ne olursa olsun, nezaket sınırları içinde, konuşarak çözüm yolu aramaktan vazgeçmemelidir. Aynı şeyi öğretmenler de yapmalıdır. Taraflar, sorunlara serinkanlılıkla yaklaşmayı öğrenmelidir.
b) Müdür, ben müdürüm istediğimi yaparım, dememelidir. Norm fazlası öğretmen mi var okulda, fazla öğretmenleri İlçe’ye bildirmen gerekir. Ben güçlüyüm, bana bir şey olmaz dersen hata yapmış olursun. Norm fazlası olduklarında istediğim öğretmeni ilgili kuruma bildirir, istemediğini bildirmezsen okulda huzur kalmaz.
c) Evet, müdürsün ama okulu milli eğitimin kuralları içinde yöneteceksin. Herhangi bir sendikanın üyesi olabilirsin ancak sendikalı öğretmenler arasında ayırım yapmayacaksın. Bu bütün müdürler için geçerlidir. Öğretmenler arasında ayırım yaparsan bu saklı kalmaz, huzursuzluk olarak karşına çıkar. Bodrum Milli Eğitimim Müdürlüğü’nün önemli sorunlarından biri de budur: Öğretmenler ve müdürler arasında taraf tutulmaktadır.
d) Bir diğer konu herkesin memur olduğudur. Müdür olunca bir şey olmadığıdır. Okul müdürleri öğretmenleri küçümsememelidir. Öğretmenin konuşmasına, eleştiri yapmasına izin verilmelidir. İyi müdür eleştirilere kızmaz. Eleştiri, yönetici konumdakileri geliştirir.
e) Söz konusu müdür, öğretmenlerle olduğu gibi müdür yardımcısıyla da kavgalıdır. Anlaşamadığı bazı öğretmenler sendikamızın üyesidir. Yalnız üyelerimizle değil, başka öğretmenlerle de anlaşamamaktadır. Bir okul müdürünün en önemli görevi, öncelikle, okulunda huzurlu bir çalışma ortamı yaratmaktır. Bunun için uzlaşmacı bir kişiliğe sahip olmak gerekir. Uzlaşmayı bilen insani değerlere, farklı düşüncelere, farklı yaklaşımlara değer verir. Konuşmaktan, tartışmaktan kaçınmaz. Kültürlü insan, her tartışmadan yeni bir şey öğren insandır.
 f) Bir müdürün, bir öğretmenle iyi anlaşması için aynı görüşten ya da sendikadan olması gerekmez. Medeni insan, aynı fikri paylaşmasa bile  başkalarıyla sorunsuz, uzlaşma içinde yaşamayı bilebilen insandır.
g) Adı geçen okulun müdürü, sendikamız üyesi öğretmenle anlaşamadığında, suçlu da olsa, suçu kendinde görmemektedir. Düşünmektedir ki, Bodrum Milli Eğitim Müdürlüğü sendikamız üyelerini sevmemektedir. Sürülmelerini keyifle izlemektedir. Müdür, bu yüzden rahattır. Yarın soruşturma başladığında muhakkikler kendisinden yana olacaktır. Müdür müdürü korur. Öğretmeni suçlamak ve yerinden etmek, sürmek daha kolaydır. Bodrum’da böyle bir akışkanlık vardır. Bir öğretmen müdürle mi atıştı; müdürü koru, öğretmeni sür gitsin.
h) Adı geçen müdür, yalnızca üyemiz olan sendikalı öğretmenlerle değil, başka öğretmenlerle de geçinememektedir. Bu müdür, her dediğine olur diyen öğretmenlerle sorun yaşamamaktadır. Böyle öğretmenleri kendine yandaş kabul etmektedir. Bu öğretmenler, müdürün uygulamalarından şikayetçi olmuyor. Her şeye olur diyen öğretmenler bunlar. Müdür bu öğretmenleri kendisine kalkan yapıyor. Bu şekilde, diğer öğretmenlere vermeye çalıştığı mesaj şu: Benimle anlaşırsanız siz de rahat edersiniz, angarya işlerden kurtulursunuz. Ders programınızı istediğiniz gibi yaparım. Ücret alınacak işleri size, ayak işlerini diğerlerine veririm. Ben müdürüm. Okulda en önemli kişi benim. Bana tabi öğretmenlersiniz. Kendinizi bir şey sanıp bana kafa kaldırmayın. Kaldırırsanız ne mi olur? Sürülürsünüz.
Doğru. Müdürlerle arası açılan öğretmenler sürülüyor. Sürülen beş üyemiz bunu kanıtı.
Sonuç:
İlçemiz okullarında huzur isteniyorsa, Milli Eğitim Müdürlüğü tüm okul müdürlerine ve sendikalara karşı aynı uzaklıkta durmalıdır. Bodrum İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü bu tavrı sergilememektedir. Makamdan alınan güçle, bir sendikaya üye toplamak, başka sendikadan üye çıkarmaya çalışmak yanlıştır.  
Hiçbir müdür ya da öğretmen siyasi görüşüne ya da sendikasına bakılarak farklı muamelelere tabi tutulmamalıdır. Okul müdürleri, öğretmenler arasında, ilçe milli eğitim müdürlüğü, müdürler arasında ayrım yapmamalıdır.
Saygı karşılıklıdır. Herkese saygı gösteren herkesten saygı görür. Yönetenler, hatır gönül dinlemeden haklının yanında olmalıdır. Hatırlının yanında olmak ilçemizde huzur bırakmamıştır. Bodrum’daki huzursuzluğun en önemli nedeni budur: Hatır gönül dayanışması içinde idarecilik yapmak sorunları artırmaktadır.
 Eğitim Sen Bodrum Temsilciliği